Yıl 2029.

Heaven Corp. tarafından gerçekleştirilen daha üstün ve sağlıklı bir nesil yaratma girişimlerinin felaketle sonuçlanışı üzerinden yarı asra yakın zaman geçmişti. "Uysal" olarak adlandırılan yapay virüs laboratuar merkezinde olan patlama sonucunda, bölge çevresindeki iki askeri üs ve üç eyalet neredeyse nükleer etki yaratan bir patlama sonucunda yeryüzünden silindi. Yıllar içinde zayıflayarak dağılan virüsün etkileri üzerine hükümet harekete geçti. Serpinti dalgalarına maruz kalanlar virüse biyolojik tepkime göstererek mutasyona uğradı, kimileri bağışıklık kazandı, kimileri de "onlara" dönüştü.

Onlara "Fallens" dediler.

Daha sağlıklı ve uzun ömürlü bir nesil yaratma girişimi "Üstün Asker" projesine dönüştü.

Giriş

Posted by delusionmaker On 03:35 0 yorum

Yıl 2029.

Heaven Corp. tarafından gerçekleştirilen daha üstün ve sağlıklı bir nesil yaratma girişimlerinin felaketle sonuçlanışı üzerinden yarı asra yakın zaman geçmişti. Sözde insanlığa umut olacak uysal bir virüs geliştirilmiş ve ciddi gözetim altında yüz binlerce deneğin rahmine yerleştirilmişti. Bu deneye ve doğacak çocuklara "Angels" adı verilmişti.

Hiçbir şeyin planlandığı gibi gitmediği açık; Neyin, ne şekilde ve neden tüm bunlara yol açtığı bilinmiyor. Ama şirketin laboratuarı ve çevresindeki iki askeri üstle üç eyalet neredeyse nükleer etki yaratan bir patlama sonucunda yeryüzünden silindi. Çeşitli araştırmaların ardından tıpkı nükleer bir bulut gibi atmosfere yayılan virüs yıllar içinde zayıflayarak insanların kanlarına, solunum yollarına, besin maddelerine bulaştı. Bazıları virüse biyolojik tepkime göstererek mutasyona uğradı, kimileri bağışıklık kazandı, kimileri de "onlara" dönüştü.

Onlara "Fallens" dediler.

On yıl içinde kendini yenileyen hükümet, halka bakacağı, oyalanacağı başka oyuncaklar verirken "Fallens" diye adlandırdıkları çocukları aramak için özel bir birlik kurdular. İncelenecek, üzerlerinde deneyler yapılacak ve öncelikle askeri amaçlar için eğitileceklerdi. Daha sağlıklı ve uzun ömürlü bir nesil yaratma girişimi üstün asker projesine dönüşmüştü. Heaven Corp.'un deneyine ve virüsüne ait dosyalar, tüm izler silindi. Protestocular ya da sesini çıkarmaya çalışanlar tek tek susturuldu. Hükümetin yayınladığı bildiride bu virütal serpintiye maruz kalan zavallı vatandaşların acılarına son vermek üzere ötenazi uygulandığı belirtildi. Elbette bu karar da protesto edildi; ama yetkililer konunun gündemde kalmasına izin vermeyerek söz konusu "mağdurları" korkunç ve vahşi yaratıklar olarak gösterdi. Böylece, hükümet halkını canavarlardan korumuştu, gerçeği bilenlerin sayısı ise oldukça azdı.

Bu arada kurulan özel timler, bir bir bu serpintinin kurbanlarını avlıyor, yakalıyor ve onları hatırlayacak yakınlarını ortadan kaldırıyorlardı. Kısa zamanda birçok küçük çocuk, bebek ve doğum yapmak üzere olan kadın gizli üstlere yerleştirilmişti. Elbette o kadınların hiçbiri bulundukları bölgeyi canlı terk edemedi.

Çeşitli uzmanlık dallarındaki bilim adamlarından oluşan bir heyet çocuklar üzerinde deneyler yapmaya başladı. Deneylerin sonucunda hepsi yetenekleri ve maruz kaldıkları serpinti seviyesine göre derecelendirildiler. Virüsün ilk yayılımı sırasında anne karnında olanlar ışığa karşı aşırı hassasiyette sahiptiler. Rahim içi sıvısına benzer bir sıvı olmaksızın hayatta kalma yetisinden yoksundular. Ancak bu zayıflıklara rağmen insanüstü hislere sahiptiler ve kendileri gibi virüse maruz kalan çocukları bulmak için kullanıldılar. Onları "Alpha" olarak değerlendiren bilim adamları "Oracle" ve "Seers" olarak iki gruba ayrılmalarını sağladı. Oraclelar yani "Apha O"lar ki onlara Alpha Zero / Alpha 0 da denirdi. Gördüklerini ya da hissettiklerini bağlı oldukları bilgisayarlar ve programlar yoluyla aktarabiliyorlardı. Konuşma yetileri gelişmemişti. Onlardan sadece üç tane bulunuyordu.

Alpha S'ler yani Seers grubu direk olarak bir iletişim kurmaktan yoksun olmalarına rağmen az da olsa konuşma yetisine sahiplerdi. Tekrarladıkları belirli sözcükler, ses tonları ve notaları vardı. Ayrıca vizyonlarını gelişmiş diğer sınıflarla paylaşabiliyor ve aralarındaki bağların güçlenmesi konusunda meditasyonel bir sistemle onları eğitebiliyordu. Şimdiye kadar bulunun Seers sayısı 24tü ve yalnızca 13 tanesi hayatta kalabilmişti. Bilim adamlarının gözetimi dışında doğmuş olabilecek herhangi bir Alpha'nın hayatta kalmış olma ihtimali yoktu.

İkinci ve üçüncü safhaya denk gelenler, bir öncekilere nazaran ışığa karşı daha az hassastılar; ama bedenlerindeki aşırı deformasyon ya da gelişmemişlik yüzünden işlevsiz kabul edilerek yok eldiler. Onları "Beta" ve "Gamma" olarak etiketlediler. Yine de bazıları kaçmayı ve hayatta kalmayı başardı.

Dördüncü aşamadakilerden itibaren "Fallens"ların beslenme ve hayat kalma gibi biyolojik yapılarındaki farklılıklar daha çok belirginleşmişti. "Delta" adı verilen bu grup besin maddesi olarak özellikle "kan"a ihtiyaç duyuyordu. Bilim adamları bu durum konusunda yaptıkları çalışmalarda başarılı olamadılar. Delta DNAsı kendi içinde evrimleşen bir sisteme sahipti ve dışarıdan bir müdahaleye izin vermiyordu. Çevik, kıvrak ve hızlı olmalarının yanı sıra emirlerde inisiyatif kullanabilen bir yapıdaydılar. Ama vahşileştikleri zaman onları durdurmak kolay olmuyordu. Bilim adamları Deltaları dört alt sınıfa ayırmıştı. Delta A'lar ışık körüydü; ama aynı zamanda rejenerasyon özelliğine sahiplerdi. Anatomileri daha hayvansı bir yapıdaydı ayrıca genel olarak diğer alt sınıflardan daha vahşilerdi.

Delta B'ler hemen hemen Delta A'lar ile aynı özelliklere sahiplerdi ama tümü dişilerden oluşmaktaydı ve daha az vahşilerdi. Rejenerasyon yeteneğiyle biraz daha uysal olmaları ve sahip oldukları doğurganlık özellikleriyle donör olarak kullanıldılar. Fiziksel zarar gören diğer sınıf ve derecelerdeki bireylerin iyileşmesini sağladılar. Benzer deneyler Delta A'ların dokularıyla da denendi ama sonuçları deformasyon ve aşırı hassasiyet ile sonuçlandı.

Daha zeki olan ve stratejik düşünebilen ancak kendilerini kaybetmeleri de mümkün olan Delta G'ler neredeyse "üstün asker" sıfatına en yakın olanlardı. Rejenerasyon için doku eklentisine ihtiyaç duymuyorlardı, yaraları oldukça kısa bir süre içinde iyileşebiliyor ancak Delta A ve B'ler gibi kaybettikleri bir uzvu geri kazanamıyorlardı. Daha insani ve atletik yapılarıyla hem estetik hem de çeviklerdi. Yine de vahşileştiklerinde dizginlenmeleri gerekiyordu.

Delta D'ler, G'lerin kendi içindeki bir alt sınıfı gibiydi; ama aslında dördüncü serpintinin son kısmında doğan çocuklardan oluşuyorlardı. İyileşme özellikleri çok güçlü değildi, çoğu D sınıfı yara izlerine sahipti. G'ler kadar zeki ve stratejik düşünüp onlar kadar çevik ve seri olabiliyorlardı; dayanıklıydılar ama ömürleri fazla uzun sürmüyordu. Nedeni henüz bulunamamıştı, bulunamadığı gibi üzerinde deney yapılacak çok fazla Delta D kalmaması konusunda bilim adamları endişeliydi.

Askeri özelliklere en yatkın olan Delta gurubu, kafalarının sağ ve sol yanları tıraşlanmıştı. Sonda gibi çivilerin sokularak vahşilikleri ve mutasyonlarıyla ilgili beyin aktiviteleri izleniyor, düzenli olarak tahlil yapılıyorlardı. Belki de virüse maruz kalmış çocuklar içinde en fazla denek olarak kullanılan sınıf onlardı. Zira bir alt sınıf Delta'nın mutasyon ağırlıklı bir evrim geçirerek bir Delta AA'ya dönüşmesi olasılıydı ki daha önce bu evrim gözlenmemiş değildi. Ama sonuçları içler acısı olduğundan dolayı Delta AAların hayatta kalmasına izin verilmedi.

Beşinci aşamanın doğan çocuklar üzerinde iki farklı etkisi olmuştu. İlki "Epsilon" adı verilen bir gruptu ve sadece erkeklerden oluşuyorlardı. Bir tür anaerkil toplumun üyeleriymiş gibi davranıyorlardı. Bunun yanında ışığa en az duyarlı olan iki gruptan birini oluşturuyorlardı. Diğeri ise "Zeta" adını taşıyan bir gruptu. Gün ışığında oldukça uzun süre dayanabilen bu tür doğuştan otoriter, yetenekli ve zekiydi. Diğer türler üzerinde belli bir üstünlük sağlayabiliyorlardı. Daha sonradan, vahşileşen bir Delta'nın üzerinde hâkimiyet kurabilecek şekilde yeniden tasarlandılar.

Bir Delta, kendi vahşiliğini yatıştıracak olan Zeta'yı içgüdüsel olarak buluyordu. Daha doğrusu ondan kaçıyor ve uzak duruyor, sıkıştığı takdirde saldırıya geçiyordu. Yeniden tasarlanmış Zetalar ve onların varlığını huzursuzlukla karşılayan Deltalar karşı karşıya bırakılarak bir birlerini bulmalarını sağlanıyordu. Zetalar kendilerinden fiziksel olarak daha vahşi olan Deltalardan üstün gelmeleri gerekiyordu. Bu oldukça zor bir süreçti ve tam uyum sağlayabilen çok az çift çıkmıştı. Sonuçta eşleşen Zetalar ve Deltalar bir birlerine uyum sağlayabilmek için beraber yaşıyor, büyüyor ve eğitiliyorlardı.